Geçenlerde bir tweet gördüm onu buraya alıntılayacağım. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar dumura uğradığımı hatırlıyorum. Yolda yürüyordum okudum ve kaldırıma oturdum. Bir şeyler yapacağımdan değil sanırım garip bir çaresizlik hissettirdi.

Bunu anlamam 36 sene sürmedi benim 24 sene sürdü, uğruna çabalığım şeylerin çoğunun boş olduğunu hissettirdi bekledim konuşamadım.
Bugün yirmi dördün biri ne kazandım ne kaydettim tam olarak bilmiyorum. Ne kazanacağım, ne kaybedeceğim de belli değil esasında. Dolayısıyla kesin konuşmaktan pek hoşlanmıyorum artık.
Çok hoşlandığım bir yıl sayılmazdı yirmi üç yaşına zaten pek alışamadan girmiştim alışamadan da çıktık. Mutlu muyum? Değilim. Mutsuz muyum? Değilim. Ortada bir yerlerde işte. Geriye bakmak bazen sıkıcı olsa da önüne bir rapor koymada etkili o yüzden kendime bu senenin başarılı geçmesinden başka bir dileğim yok. Çünkü gerçekçi davranmak istiyorum.
İstanbul’da gittiğim bir kafe vardı içi biraz tuhaf otantik bi’ kafe, birçok ülkenin bayrağının asılı olduğu ve çeşitli bursların verildiği özel bir yerdi. Yirmi dört yaşımda orayı tekrar ziyaret edeceğim. Boğaz’a karşı şarap içeceğim. Eski günleri yad edeceğim.
Kendimle baş başa kalırken, içimdeki küçük rahatsız edici düşünceleri bir kenara bırakıp, bu anın tadını çıkarmayı umuyorum. Sinek büyük olmasa da midemi bulandırıyor, bazen hayatın tadını çıkarmak için küçük anlara ihtiyacımız var. O küçük anlara umarım ulaşacağım. Ya yarım ya tam.